Ayşe Kulin'in Gizli Anların Yolcusu isimli kitabını hatırlarsınız. İşte bu kitap, Gizli Anların Yolcusu adlı kitabın tam bir devamı olmasa da aynı konuyu bu sefer kitabın ana karakterlerinden bir diğeri olan Bora'nın gözünden ele alıyor. Konuyu bilmek ya da olay ağının sonunu bilmek heyecandan birşey eksiltmiyor, ben bu anlamda okurken duraksamadım, sıkılmadım. Aksine, okuduğunuzu ve bir şekilde kendinizce yorumladığınız kitap için daha farklı ve detaylı bir yorum, değişik bir bakış açısı alarak zenginleştiriyorsunuz kitaptan size kalanı.
Bu tarz ve yöntem ilgimi çekmiştir her zaman. Bunu bazen tek bir kitapta yapan yazarlar vardır. Destekliyoruz efenim :)
İlk kitabı sevenler bu kitabı da sevecekler.
My Library
Okuduklarımla ilgili minik cümleler...
Wednesday, 24 October 2012
Sıtkı Uluç - NİLGÜN, İki Türk'ün Ölümü

Kitabı, Nilgün Kışlalı'nın damadı olan Sıtkı Uluç kaleme almış. Dönemi anlatan tarihsel bir arşiv niteliğinde olan eser, Nilgün'ü anlatırken Ahmet Taner Kışlalı'nın da hayatından pek çok kesit sunuyor bizlere. Tanışmalarından, Fransa'dan Türkiye'ye gelişlerine, Kışlalı'nın bakanlık döneminden, eğitimci kişiliğine, 2 güzel kızlarına ve ülkeye bir ayna...
Fazla söze ne hacet.. Hele de bu dönemde eksiklikleri öyle çok hissediliyor ki böyle aydın, kendisini ülkesine adamış, alçakgönüllü, kendi çıkarlarını geri plana atmış, ilerici insanlara. Ruhları şad olsun.
Sunday, 9 September 2012
Hakan Günday - MALAFA
İlginç bir roman.
Öncelikle dili enteresan. Enteresan kelimeler var, argovari. Ama argo mu değil mi anlamak güç. İlk sayfalarda " yazar burada ne demek istemiş " durumuna düşüyorsunuz ama ilerledikçe alışıyorsunuz bu kelimelere. Ve tüm kitap boyunca bu kelimeler devam ediyor, bu nedenle es geçmeyiniz..
Güneye tatile gittiğinizde mutlaka farketmişsinizdir. Büyük dericiler, kuyumcular, halıcılar vardır. Baya büyük geniş yerler : hatta halı sarayı, deri dünyası falan derler isimlerine. Türk turiste yönelik olmadığı her halinden bellidir. İşte roman, böyle bir kuyumcuda geçiyor. İçinde pek çok oda ve çalışan olan bir kuyumcu. Topaz Jewellery.
İşin kurdu olmuş tezgahtarların müşterileri nasıl tanıdıkları ve avladıkları anlatılıyor. Tezgahtarlar arası rütbe ilişkisi işin anlatılan bir diğer yanı. Tur operatörlerinin işe ne kadar dahil oldukları ve alınan komisyonlar ise işin başka bir yüzü. Olayımız, 2 çocuklu bir İsviçreli ailenin bir tur otobüsü ile beraber Topaz'ı ziyaretiyle başlıyor. Pazarlık kıran kırana gidiyor, satışlar yapılıyor, yapılamıyor, dönen dolaplar var, bu dolaplar işin sonunda kimin üzerine düşüyor ? Kimler dolap altında kalıyor ?
Güzel bir roman, konu çok spesifik gibi gelse de sizi içine alıyor ve sürüklüyor. Bu roman, birkaç sene önce oyunlaştırılmıştı. Tiyatro Dot tarafından. Şimdi olsa oyunu izlemek isterdim doğrusu.
Öncelikle dili enteresan. Enteresan kelimeler var, argovari. Ama argo mu değil mi anlamak güç. İlk sayfalarda " yazar burada ne demek istemiş " durumuna düşüyorsunuz ama ilerledikçe alışıyorsunuz bu kelimelere. Ve tüm kitap boyunca bu kelimeler devam ediyor, bu nedenle es geçmeyiniz..
Güneye tatile gittiğinizde mutlaka farketmişsinizdir. Büyük dericiler, kuyumcular, halıcılar vardır. Baya büyük geniş yerler : hatta halı sarayı, deri dünyası falan derler isimlerine. Türk turiste yönelik olmadığı her halinden bellidir. İşte roman, böyle bir kuyumcuda geçiyor. İçinde pek çok oda ve çalışan olan bir kuyumcu. Topaz Jewellery.
İşin kurdu olmuş tezgahtarların müşterileri nasıl tanıdıkları ve avladıkları anlatılıyor. Tezgahtarlar arası rütbe ilişkisi işin anlatılan bir diğer yanı. Tur operatörlerinin işe ne kadar dahil oldukları ve alınan komisyonlar ise işin başka bir yüzü. Olayımız, 2 çocuklu bir İsviçreli ailenin bir tur otobüsü ile beraber Topaz'ı ziyaretiyle başlıyor. Pazarlık kıran kırana gidiyor, satışlar yapılıyor, yapılamıyor, dönen dolaplar var, bu dolaplar işin sonunda kimin üzerine düşüyor ? Kimler dolap altında kalıyor ?
Güzel bir roman, konu çok spesifik gibi gelse de sizi içine alıyor ve sürüklüyor. Bu roman, birkaç sene önce oyunlaştırılmıştı. Tiyatro Dot tarafından. Şimdi olsa oyunu izlemek isterdim doğrusu.
Thursday, 23 August 2012
Barış Bıçakçı - Aramızdaki En Kısa Mesafe
BB furyasına devam ama sanırım bundan sonra bir kısa ara vereceğim. Bu bir roman değil, kısa öyküler tadında hayatından kesitler vermiş yazarımız. Çocukluğunu, kardeşleriyle olan ilişkisini, Ankara'yı anlatmış, azar azar. Hayatı Ankara'da geçmişler için daha bir anlamlı olacak eminim bu satırları okumak. Kitap şu satırlarla bitiyor, çok doğru geldi bana :
Hiçbirşey göründüğü gibi hatta yaşandığı gibi değil ! Herşey hatırlandığı gibi ...
Barış Bıçakçı romanları MFÖ şarkılarını çağrıştırıyor bana nedense, bu vesile ile ( eminim kendisi de okuyacaktır bu satırları !) bir sonraki kitap adı olarak " Gözyaşlarımızı mı Bitti mi Sandın " ı öneriyorum. Bir sürükleyicilik ve hüzün var ikisinde de...
Hiçbirşey göründüğü gibi hatta yaşandığı gibi değil ! Herşey hatırlandığı gibi ...
Barış Bıçakçı romanları MFÖ şarkılarını çağrıştırıyor bana nedense, bu vesile ile ( eminim kendisi de okuyacaktır bu satırları !) bir sonraki kitap adı olarak " Gözyaşlarımızı mı Bitti mi Sandın " ı öneriyorum. Bir sürükleyicilik ve hüzün var ikisinde de...
Saturday, 4 August 2012
Barış Bıçakçı - Bizim Büyük Çaresizliğimiz
Uzun zamandır böyle akıcı, hem sürekli okumak istediğim hem de bitmesini istemediğim bir kitaba denk gelmemiştim.
Çetin ve Ender ve Nihal.. Umutsuz bir ask üçgeni, ama inanılmaz bir dostluk da var. Kelimeler süzülüyor, ifadeler hem çok esprili hem de inanılmaz doğal. Bir 300-500 sayfa daha olsa da okusak...
Çetin ve Ender aynı evi paylaşan otuzlu yaslarında iki dost. Başka bir arkadaşlarının kizkardesinin (Nihal) kendileri ile yasamaya başlaması ile olaylar başlıyor.
Monday, 30 July 2012
Zülfü Livaneli - Serenad
Maya Duran, İstanbul Universitesi'nde görevlibir halkla ilişkiler uzmanı.
Universitenin resmi konuğu olarak ilgilendiği bir Alman profesörle beraber hayatı değişiyor. Alman profesör Max Wagner'ın Nazi Almanya'sında Yahudi eşinden zorunlu ayrılığı ve yaşadıkları Maya Duran'ı da içine alıyor. Olaylar zinciri Almanya, Amerika'ya uzanıyor, Maya Duran'ın ve oğlunun hayatı değişiyor, ama daha iyiye, bu adam sayesinde...
Serenad, Zülfü Livaneli'nin sürükleyici ve keyif veren bir romanı.
Universitenin resmi konuğu olarak ilgilendiği bir Alman profesörle beraber hayatı değişiyor. Alman profesör Max Wagner'ın Nazi Almanya'sında Yahudi eşinden zorunlu ayrılığı ve yaşadıkları Maya Duran'ı da içine alıyor. Olaylar zinciri Almanya, Amerika'ya uzanıyor, Maya Duran'ın ve oğlunun hayatı değişiyor, ama daha iyiye, bu adam sayesinde...
Serenad, Zülfü Livaneli'nin sürükleyici ve keyif veren bir romanı.
Sunday, 24 June 2012
Barış Bıçakçı - Herkes Herkesle Dostmuş Gibi
Roman.
Birbirinin içine geçmiş - bağlantılı onlarca hikayeden oluşan bir roman.
Başlarken " bir dakika, bu kimdi, olay nasıl buraya ilerledi .. " gibi bir ufak bocalamadan sonra bu tekniğe alışıyorsunuz. Bir konudan hoop diğerine geçiyorsunuz, bağlantı noktası bir kişi: bu kişi bir öykünün yan karakteri iken hooop ana karakter oluveriyor.
Tek seferde bitirmek istedim.
Güzeldi.
Birbirinin içine geçmiş - bağlantılı onlarca hikayeden oluşan bir roman.
Başlarken " bir dakika, bu kimdi, olay nasıl buraya ilerledi .. " gibi bir ufak bocalamadan sonra bu tekniğe alışıyorsunuz. Bir konudan hoop diğerine geçiyorsunuz, bağlantı noktası bir kişi: bu kişi bir öykünün yan karakteri iken hooop ana karakter oluveriyor.
Tek seferde bitirmek istedim.
Güzeldi.
Subscribe to:
Posts (Atom)